25 Ocak 2010 Pazartesi

Çaresizliğin Çığlığı


Haber önüme geldi. “Üniversiteli anne molada doğurdu ve bebeğini çöp kutusuna attı.” Haberin özü bu. Şimdi “Vicdansız anneden, üniversiteliye yakışmayan doğuma” kadar bir sürü yorum yapılarak bu haber verilecek. Haber önüme geldiğinden beri sadece O 22 yaşındaki kızın çaresizliğini ve yalnızlığını düşünüyorum. Bu nasıl yalnızlıktır. Bu nasıl bir ıstıraptır. Ölümü göze alacak kadar, canından canı ölüme gönderecek kadar çaresiz kalmak. Empati yapmayı deniyorum olmuyor. Kimbilir o doğuma kadar neler yaşamıştır. Hayatın ince cizgilerinde nasıl dolaşmıştır. Bu yaşta bu büyük hesaplaşma hiç adil değil. Bu sonuç ta adil değil. Deniyorki gayri meşru ilişki bebeği. Meşrusu ne ki bunun. Her gün manşetleri süsleyen , ekranları kaplayan “yapay döllenmeyle hamile kaldı” “ babasız doğuracak” güzellemeleri yaptıklarınızınki mi meşru. O meşrulaştırılan hayat, bu kız cocuğuna niye bu kadar acımasız. Anne, baba, çevre, sevdiği adam hepsi molada bırakınca ne yapacaktı? Kimseye çaktırmadan o cocuğu doğurmak kolay mıdır? İçteki o acıyı düşünün. Dışarı atmak istediği cocuk değil acı. İçindeki yalnızlığı, çeresizliği dışarı çıkarmak istemek ama dışarı çıkması gereken canı içerde tutmaya çalışmak. Bu bedel hiç adil değil. Şimdi ne olacak? Okul hayatı nasıl devam edecek? O aile ne yapacak? O kız ne yapacak? O kız yitip gitmesin istiyorum. Biliyorum çok şey istiyorum...

19 Ocak 2010 Salı

Kaderimin efendisiyim, ruhumun kaptanıyım


İki farklı adam, iki ayrı yaşam, aynı şair, aynı dizeler. “kapı ne kadar dar olsa da, cezam ne kadar ağır olsa da, kaderimin efendisi benim, ruhumun kaptanı benim” . 1849 ile 1903 yıllları arasında yaşamış İngiliz şair William Ernst Henley, İnvictus şiirinde böyle diyor. Yılar sonra invictus şiirinin dizeleri iki ayrı bedende yeniden hayat buldu. Biri Oklohoma’da 168 kişiyi öldüren bombacı Timothy McVeight, öteki de bir direniş sembolü Nelson Mandela. Timoth McVeight 2001’de idam edilmeden önce “Kaderimin efendisiyim, ruhumun kaptanıyım “ diyordu. Sonra da eklemişti. "ben bir amerika ürünüyüm, beni siz yarattınız". Etkileyiciydi. Bir katilin bu çıkışı ve kullandığı argüman. Clint Eastwood’un yönettiği Mandela’nın iktidardaki ilk günlerini anlatan filmde de aynı dizeler var. Zaten film’in adı da Henley’in şiirinin adı. “invictus”. Siyah öfkeyi gökkuşağı renkleriyle durduran Mandela da filmde aynı dizeleri söylüyor. “Kaderimin efendisiyim, ruhumun kaptanıyım “. İki adam...biri can alıyor diğeri can alanlara karşı canını siper ediyor. İki si de aynı şeyi haykırıyor. “kaderimin efendisiyim. Ruhumun kaptanıyım”...

13 Ocak 2010 Çarşamba

dos gardenias hayat


Aşk, hayat, dostluk, vefa, özlem, hicran, ölüm, arkadaşlık, paylaşım ve daha bir sürü şey. Hepsi bir düette gizlidir. Hayata dair en insani herşey vardır o düette. Dos Gardenias...Ooof oofff. Hele final anında Omara Portuondo öyle bir sarılır kadim dostu İbrahim Ferrer ‘e ki akar gözyaşları gardenya çiçeğinin içine doğru. Oradan da yüreğinize imbikten damıtılır gibi hüzün ve hayat geçer. Bilir Omara bir daha birlikte şarkı söylemeyebilirler. Hayat gardenya çiçeği gibi gibidir artık. Bir su zerresi bile anında soldurur hayatı. Bilirler ve öyle yürekten söylerler. Ayrı bedende tek yürek olarak söylerler. Ve oylede olur. İbrahim ferrer çeker gider. Omara şimdi tek başına söyler dos gardenias’ı. Bir başka hüzün ve özlemle. Hayattır işte bu.. Ne zaman izlesem o sahneyi etkiler ilk günkü gibi. Hayat bu kadar sahicidir o düetle . Oysa yabancılaşan hayatın sahiciliği ne kadar hazin. Yine öylesine bir gündü alışveriş merkezindeki bir elektronik mağazası. Yaşlı bir kadın girdi içeri . Satış elemanı kızla karşılaştı.

“ay canım canım. Çok özledim . nasılsın sen”

“ayy canıım bende çok özledim.”

Sarıldılar birbirlerine. Yaşlı kadın kızına sarılır gibi sıkı sıkıya kucakladı. Satış elemanı kız da sarıldı ama bir gözü şefinde. Hani diyor ki, “ bak bak. Müşteriler beni ne kadar seviyor” yaşlı kadın daha bir sarıldı.

“görmüyorum sizi nerelerdesiniz”

“ sorma kızım. 3 ay hastanelerde süründüm. Sonra da huzur evine bıraktı kızım beni. Hasta halimle nasıl ilgilensin. 6 aydır huzurevindeyim. 4 aydır görüşmüyoruz. Bugün buraya gelecekti ,buluşacaktık. Ama işi çıktı gelemedi. Bende buraya uğradım”

“ne iyi yaptın burnumda tüttünüz vallahi. Çok özledik”

“saol canım benim. Ziyaretime gelirsin. Gelirsin değil mi”

Bu arada şef başka bir müşteri için yan tarafa geçti. Bıraktı o anda yaşlı kadının elini ve hemen şefin göz alanına giren bir başka müşteriye kollarını açarak koştu. “vaay vaay efendim. Hoş geldiniz. Nerelerdesiniz. Özlettiniz kendinizi.....”