6 Mayıs 2010 Perşembe

Daha çok haykırmalıyız. “ Tahir olmakta ayıp değil Zühre olmakta”

“Çok seviyordum. Bana yüz vermediği için öldürdüm” . Ana okulu öğretmeni Saadet Usul’u satırla öldüren muhasebeci Yalçın Algan böyle demişti. “Bir aşk cinayeti daha” yüzeyselliğinde bakıldığında sorun yok. Ama Lümpen kültürün 12 Eylül’le birlikte damarlara enjekte edilmesinin yarattığı sonuç olarak bakarsak üstüne çok düşünmemiz gerekirdi. Düşünmedik yine. Son olarak Çorum’da arkadaşlık teklifini reddeden lise öğrencisini benzin döküp yakan da aynı şeyleri söylüyor. “arkadaşlık teklifinde bulundum. Beni tersledi. Çok sinirlendim”. Yürek yangınının benzin ateşine dönüşmesini de konuşmayacağız. “ Ya benimsin ya toprağın” lümpen kültürünün yarattığı deformasyon değil de nedir bunlar. Oysa bir zamanlar sevda uğruna yazılan destanlar bambaşkaydı. Kerem gibi yanmayı unutturdular bize. Kim biliyor artık bu destanları. Kerem Aslı’ya yanmıştı. O yangın sazının tellerinden akıp gitmişti hayata doğru. Ya aşkı için dağları delen Ferhat. Şirin için dağları delecek kadar kudretli bir aşk. Onlar da artık unutuldu. Şimdi daha çok haykırmalıyız “Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmakta”. Cılız çıkmasın sesimiz. Yusuf ile Züleyha’nın azapları yol gösterir aslında bize. Mecnun’u çöl ateşlerinden bile daha çok kavuran Leyla ateşini benzin ateşine mi tercih edeceğiz artık. Arzu ile Kamber’in ölümsüz aşkını bir satırla yok mu edeceğiz. Mem u Zin’i zinhar inkar etmeye devam mı ? Her yaşanan alçaklıkta “neler oluyor bize” sızlanması yerine destanlara yeniden sahip çıkmalıyız. Sevda türkülerimizi yaşatmalıyız. “Ya benimsin ya kara toprağın” lümpen kültürüne inat.