31 Aralık 2011 Cumartesi

Abluka kadabra ya da değiş tonton biat et



Biat mı itaatsizlik mi? Eğer gazeteciysen tercih bellidir. İtaatsiz olursun. Mesleğin geni bunu gerektirir. Gazetecilik bazen kendine bile isyan etmektir. Özgür bir kafan varsa bu meslek güzeldir. Artık fazla ütopik, biliyorum.

Neredeyse unutuldu ya “kalemini sat ama boyun eğme”. Bir zamanlar dillere pelesenk olmuştu ya hah işte bu söz itaatsizliğin tezahürüdür. Babıali’den beri çok hoyratça kullanıldı. Bırakın kalemi, ruhunu satanlar bile bu büyülü kelimenin arkasına saklanırdı. Ruhunu satanlar kadar kalemini satmayanlar da vardı. Bir suni dengeydi bu ve mesleği yeşertiyordu.

Holdingleşen medya ile bu denge bozuldu. Kupondan para çıkaran medya patronları önce kalemi yaktı. Patronun yaktığı kalemin küllerinden ise yeni bir gazeteci tipi doğmaya başladı. Patrona sınırsız itaat edenler. Bu sınırsız itaat omurga falan bırakmadı. Daha çok kazanmak için daha çok kalem yakıldı. Kimin kalem külü çoksa, o daha çok yükseldi, daha çok büyüdü. O kadar semirdiler ki bedenlerinde ruha yer kalmadı. Zemin hazırdı artık, itaatten biate geçmeye ve öyle de oldu. Sorunsuz biat etti medya. Suni denge artık yerle bir oldu. Tek tük kaldı itaatsiz olanlar.

Mesleğin kodları değişmeye başladı. İtaat ile biatin gayri meşru ilişkisinden gazeteci adı altında ideoloji tüccarları türedi. İdeolojik bültenler gerçek medyanın yerini aldı. Her bir medya kuruluşunun etkili ve yetkili yerinde ideoloji tüccarlarının kendisi ya da suretleri köşeleri kaptı. Kalem külünden doğanlar bu kez değiş tonton olup biatın sorunsuz askerleri oldu.

Biat medyası da kendi içinde evrilip ‘Alamut Kalesine’ dönüştü. Hedefte ne varsa hiçbir sınır tanımaz oldular. Muhafaza edilen bütün değerleri kullanıp muhafaza edilemeyecek hale getirdiler. Tek tük kalan gazeteciler ya dışında kaldı ya da ablukanın içindeki anaforlarda dengelerini yitirdiler.

İtaatsiz olmak başlı başına bir suç haline dönüştü. Gazeteciliğin siyaset karşısındaki gözlemci rolü yerini refakatçiliğe bıraktı.

Sansürün ağır baskısından sansürün en alçak aşaması otosansüre geçildi. Haberler meslek ilke ve ahlakı yerine fitne imbiğinden süzülmeye başladı. Fitne denmesin diye haber merkezleri otosansür merkezlerine dönüştürüldü.

Medyanın geldiği hal budur. Daha da dibi yoktur.

Dipten gelen dalga sosyal medya oldu. Sosyal medyanın etkisi otosansür merkezlerine gürz gibi darbe vurmaya başladı. Artık daha az okunuyor, daha az izleniyor, ve daha az dinleniyorlar.

Bundan sonra otosansür merkezlerini yeniden haber merkezlerine dönüştürenler kazanacak. Haberin içinden fitne denilen virüsü atanlar kazanacak. İtaatsizlere yer verenler kazanacak. Daha çok vicdan diyenler kazanacak.

Ve bütün bunların başlangıcı 2012 olsun.

Bu başlangıç olursa da iyi yıllar hepimize.

26 Aralık 2011 Pazartesi

Bütünüyle Tutukluyuz



'Tropa De Elite 2’deydi sanırım öğretim görevlisi Diogo Fraga “BOPE (Brezilya özel tim teşkilatı) ile yapılmak istenen, bütün Brezilya’nın sorgusuz sualsiz cezaevine dönüştürülmesidir” diyordu.

Bir ülkenin cezaevine dönüştürülmesi suç ve ceza algısında sorun yaratır. Kendileri dışında herkes suçlu anlayışı başlı başına bir sorundur. Bugün Türkiye bir anlamda bunu yaşıyor. NeoDGM’ye dönüşen Özel yetkili mahkemeler,özel yetkili medya, ve özel yetkileri her daim var olan polis aracılığıyla düşmanlaştırılan her düşünceye kelepçe vuruluyor.

Hukuk ve yasalar karşısında suçlu durumda olmakla hakim düşünceye karşı olup düşmanlaştırılıp suçlu ilan edilmek çok ayrı kavramlar.

Türkiye’nin en karanlık koridorlarından çıkıp ülkeyi ölüm tarlalarına dönüştüren gladioya karşı yapılan harekata aklı vicdanı olan kim karşı çıkabilir ki. Oysa bugün gelinen noktada Ergenekon sadece cemaate karşı yapılan eylemlerin cezalandırıldığı bir intikam sürecine dönüştürüldü. Gladionun bilinen isimleri dokunulmazlık zırhı kuşandı.

3 Temmuz’da şike adı altında futbol sahalarına yapılan operasyonda şike, ahlak, temizlik kavramları öyle hoyratça kullanıldı ki operasyona destek veren neredeyse pir-u pak oldu. Operasyonun yanında yer alan isimlere bakıldığında ise zemzem suyuyla yıkansa temizlenemeyecek isimlerdi.

Son KCK operasyonunda da benzer çelişkiler var. Herkes bir kaba sığdırılıp yaftalanmaya çalışılıyor.

Zaten Türkiye’yi cezaevine çeviren bütün operasyonlarda aynı durum var: Bir doğrunun olduğu torbaya bin tane yanlış konuluyor ve sadece medya manipülasyonu eliyle o doğru gösteriliyor. Bin yanlış tek bir doğruyla gölgeleniyor.Burası önce suçlu yarat sonra delil uydur Türkiye'si artık.

”Devlet için kurşun atan da yiyen de şereflidir diyenler” cemaat korumasıyla günışığını içmeye devam ederken hayatı gladioya karşı olmakla geçen Ahmet Şık zindan karanlığına mahkum ediliyor.

Terör silahla yapılır, terörist silahlı olur. Düşünceyle terör olmaz. Bu en azından demokrasilerde böyledir. Tahakküm toplumlarında ise tahakküme sesini çıkaran herkes potansiyel teröristtir.

Şike de sadece futbolcu ve hakemle yapılır. Gelinen noktada tutuklu ne futbolcu ne de hakem (şüphelisi bile olmadı) var.

Tutukluluk süreleri bizatihi cezaya dönüşmüş durumda. Oysa suç kapsamı bakımından emsal sayılacak Deniz Feneri davasında tutuklu sanık kalmadı.

AKP’nin 3. döneminde ortaya çıkan Fethullah Gülen cemaati ile önce düşük sonra orta yoğunluklu çatışmanın da bir çok olayda etken olduğunu gözden kaçırmamak gerekiyor. Yaratılan öcüler nedeniyle Türkiye şu ana kadar cemaat olgusuyla yüzleşemedi. Ülkenin bütün kurum ve sosyal alanına heyula gibi çöken cemaatin, meşru sorumlulukta sadece hayalet bir güç olması paradoksuyla Türkiye yüzleşmek zorundadır.

Cemaatlerin varlığı sosyal bir olgudur. Cemaatler Allah yolunda bir gönüllülük koridorudur. Oysa gelinen noktada Gülen cemaati bırakın maneviyat ocağını artık bir lobi gücü bile değil, siyasetin göbeğinde yer alan rant zinciridir. Siyasi ve rant alanındaki rakiplerini bertaraf etmesini, bütünüyle tutuklu yaratmakla örttüğünü de daha çok konuşacağız.

Ben çeyrek asırlık gazeteciliğimle gladionun bu ülkenin karanlık dehlizi olduğuna şahidim. Darbenin de darbe teşebbüsünün de insanlık suçu olduğuna bütün hücrelerimle inanmış biriyim. Gelinen noktada Ergenekon’un bertaraf edildiğine olan inancım fena zedelendi.

Yıkılmak istenen vesayetin yerine yeni vesayet konuldu. Dünün mazlumları bugünün zalimlerine dönüştü.

Av olanlar avcı, avcı olanlar av oldu. İki tahakkümlü Türkiye’nin arasında kalan vicdani refleksler de buna kurban edildi. Hepsi bu.


Dipnot:

Gelin şimdi Ceza ve Tevkifevleri genel müdürlüğünün verilerine bir bakalım.Ekim ayı itibariyle tutuklu sayısı: 34430 kişi.. 34430 kişi adaletin tecellisini bekliyor demir parmaklık arkasında. Hem de suçlu suçsuz aynı potada eritilen neovesayet Türkiye’sinde.

12-17 yaş: 1623 kişi
18-20 yaş: 3966 kişi
21-39 yaş: 20768kişi
40-64 yaş: 7681
80 üstü : 15

tutukluların öğrenim durumu (mezun)
yüksekokul veya fakülte: 1317
yüksek lisans: 22
doktora: 5

tutukluların suç dağılımı
adli tutuklu : 30.504
terör: 4050
çıkar amaçlı suç örgütü: 1411
suç grubu bilinmeyen: 497

Türkiye'de terör suçuyla içeride olan hükümlü ve tutuklu sayısı 8.190

Türkiye kocaman bir cezaevi: Ekim 2011 itibariyle

tutuklu sayısı: 34430
hükmen tutuklu: 17952
hükümlü : 74660
genel toplam: 127042

21 Aralık 2011 Çarşamba

gülen cemaati anayasal zırh istiyor.gerisi faso fiso


Anayasa zırhına bürünmek isteyen fethullah gülen cemaati Meclis Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na anayasa konusundaki önerilerini sundu. Cemaat   eşit vatandaşlık, Diyanet’te özerklik, anayasada Kürt kimliğinin tanınması, bölgesel özerkliğin tanınması, anadilde eğitime imkan verilmesi gibi önerilerde bulunuyor. cemaat aslında ne istiyor sorusunun yanıtını hüseyin gülerce veriyor.“Yeni Türkiye'nin zihniyeti, yeni anayasaya da hâkim olmalıdır” gülerce, yeni Türkiye derken aslında cemaatin etkin olduğu Türkiye’ye atıfta bulunuyor. 5.maddeyi tekrar okuduğumuzda bu sözler daha anlamlı geliyor. diyanet özerk olmalı yani “cemaatleri de kapsamalı” mı denmek isteniyor. Cemaat Diğer din mensuplarına uluslararası sözleşmelerle verilen dini haklar anayasayla genişletilmelidir” de  diyor ve aslında bu hakların dini önderlere de uygulanmasının zeminini sağlamlaştırmak istiyor. Anayasa önerilerinin meclise verilmesini yazan hüseyin gülerce:"Türkiye,tek bir partiye,tek bir gruba,tek bir güç merkezine fazla gelir."bu aslında bir süredir sorun yaşadıkları Tayyip Erdoğan’a üstü kapalı uyarı. dediklerimiz olmazsa koalisyon denen bir yol da var.


Cemaatin anayasa  önerileri edinebildiğim haliyle özetle  şöyle:


1-”Anayasa’nın vatandaşlıkla iligili 66.maddesinde vatandaşlık tanımı, “Aidiyet ve kimlik vurgusu yapmadan, farklılıklarımızı zenginlik kabul eden eşit yurtaşlık esasına dayalı anayasal vatandaşlık” şeklinde düzenlenmeli.”
2- “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı ortak paydası yeni anayasanın temel felsefesi olmalı.”
3-” Türkçe’nin resmi dil olmasına itirazımız bulunmamaktadır. Tartışılan ve itirazlara konu olan mesele Türkçe’nin yanı sıra Kürtçe’nin de eğitim dili olarak kullanılmasıdır. İlk ve orta öğretim kurumlarında eğitim dili Türkçe olup, yeterli sayıda velinin talebiyle Türkçe yanında diğer bir dilin de eğitim dili olarak kullanılması, ana dillerin öğretilmesi için gereken düzenlemeler yapılmalı.”
4-” Devletin federal değil, üniter olduğu açıkça vurgulanmalı, ancak idare ülkenin siyasi bütünlüğüne zarar vermeyecek şekilde yerellik ilkesine göre yapılandırılmalıdır. Mahalli idarelerin görev, yetki ve sorumluluklarıyla mali güçleri çağdaş uygulamalara paralel olarak geliştirilmeli, bu yolla örnek bir mahalli idareler reformunun yolu açılmalıdır”
5-”Türkiye’de var olan mezhep inanç gruplarını içine alacak bir şekilde Diyanet İşleri Başkanlığı özerk hale getirilmelidir. Diyanet, özerkliğini sağlamak amacıyla kamu yararına vakıf şeklinde kanunla kurulabilir ve taşrada da aynı şekilde örgütlenebilir. Diğer din mensuplarına uluslar arası sözleşmelerle verilen dini haklar anayasayla genişletilmelidir. “
6-”İlk ve ortaöğretimde çocukları hangi dinin ve kültürün öğretileceği uygulamalı din dersine katılıp katılmayacakları verilerin vereceği karara bağlı olmalı. Uygulamalı din dersine katılmayan çocuklar din kültürü ve ahlak bilgisi dersi almalı. Bu derslerin içeriği toplumda farklı inançlar dikkate alınarak hazırlanmalı.”
http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1217573&title=yeni-anayasa-yapilabilecek-mi

12 Aralık 2011 Pazartesi

neden şimdi?


herkes soruyor.o kadar kanal yönettin.bunca yıldır tv'de yöneticilik yaptın,hep ekrandan uzak durdun neden şimdi konuşuyorsun.bunların hepsi doğru.ekran önünü bilerek reddettim.çünkü sokakta hayata karışmayı sevdim.yolda kola kutusu bulsam onunla top oynarım.sevdiğim bir şey varsa onu alıp sokakta yemesini severim.sokak kedileriyle oynamayı,sokak köpekleriyle dertleşmeyi severim.avare gibi gezmesini severim kalabalıklar içinde.basit,sıradan biri gibi.çok önemli adam olmaktansa çok vicdanlı bir adam olmayı seçtim.3 temmuzdan sonra değişen şu.yapılan her haksızlığa karşı cıktım.ve bu tavrımı da yönettiğim tv'lerde gösterdim.oysa şimdi çalışmıyorum.çalışıyor olsaydım yine çıkmazdım tv'lere.zaten diyeceğimi orada haberlerle, programlarla derdim. dün olduğu gibi.bugün ise susmak değil konuşmak zamanı.korkma.cesaret de bulaşıcıdır deme vakti.hem de korku perdesinin arkasına saklanan ideoloji bezirganlarına rağmen.çok açık ve net.adalet isiyorum.hukuk hayata egemen olsun istiyorum.önce suçlu yarat sonra delil uydur sisteminin vahşeti son bulsun istiyorum.hayalet güç olup bir heyula gibi günlük hayata çöreklenen cemaatlerin gerçek kimliklerine dönmesini istiyorum.geçmiş hepimizin geleceğindeki aynadır.hiçbir zaman uğursuzluğun,hayınlığın,haksızlığın,ahlaksızlığın,pisliğin yanında saf tutmadım.dünün zalimliğine nasıl direndiysem dünün mazlumlarının bugünkü zalimliğine de karşı çıkıyorum. hepsi bu..

http://www.gazeteciler.com/medya-kosesi/sike-kavgasi-gazetecileri-birbirine-dusurdu-44475h.html