27 Aralık 2012 Perşembe

var misin? yürüyerek...



Meral. Burçin Falay ve Aykut Kocaman ve Meireles.
Sahadan hayata akıp giden bir paralel kurguyla birbirine bağlı gerçek yaşama öyküsü bu.
Önce Meral
Onun öyküsünü başkasından dinledim. O yüzden gerçek adını yazmıyorum. Yaşananlar gerçek.
Fanatizm, holiganlık yaftasının ardında bir dayanışma, vefa ve hayat var. Meral futbolla hiç ilgisi olmayan bir anneydi. Futbol onun için bir toplum afyonu, bir serserilik alanıydı. Ne zaman ki biricik oğlu bir kaza yaşadı, hayatı ve futbol kesişti. Hiç kopmamak üzere. Mert futbolla yatıp kalkan, bütün hayatı sarı laciver düşlerle süslenen bir çocuk. Henüz 15 yaşında. Annesi Meral’le yaşadığı kuşak farkı sarı lacivert renklerle daha da açılmıştı. Mert “Sarı” diyor, anne “Bırak bu işleri, hayat acıdır” diyordu. Mert “Lacivert” diyor, anne “Karnını futbol mu doyuracak” diyordu.
Bir gün Mert çubuklu sevdasına koşarken araba çarptı. Bir anda hayat sarı lacivert renklerden, kapkara zifiri karanlığa döndü. Meral koştu oğluna, doktorlar ümitsizdi. Tutunacek el aradı. Elini tuttu birileri. Sıcacıktı. Baktı, Mert gibi bir sürü çocuk. Hepsinin rengi aynı sarı lacivert. Mert’in tribün arkadaşları koşmuştu hastaneye. “Bırakmayız onu, merak etme teyze” diyorlardı. Meral konuşamıyordu. Sarıldı sarı lacivert çocuklara. Onlar da arkadaşlarına. Doktorlar “Ümit yok” derken onlar bırakmadı arkadaşlarını. Gece gündüz, nöbetleşe kaldılar yanında. Birlikte yaşadıkları maçları fısıldadılar Mert’in kulağına. iPod’dan kulağına marşları dinlettiler. Bıkmadan, usanmadan. Mert geri döndü. Odası sarı lacivert. Ama içlerinde bir sarı lacivert başka parıldıyordu. Baktı, annesi Meral baştan sona sarı lacivertti. Mert gülümsedi, sarıldılar birbirlerine. Meral artık hep sarı lacivert. Çağlayan’da, Kadıköy yokuşlarında hiç çıkarmadı sarı lacivertleri. Duymadı “Bir anda ne bu Fener aşkı, her halde sığınacak bir şey arıyordu, Fenerbahçe’yi buldu” diyenlere inat. O oğlunu hayata döndüren sarı lacivert çocukların rengine sığınmıştı oysa. Holiganlık dedikleri bir vefaydı sadece.
Ve Burçin Falay, müdür.
Tribün adamı. Kariyerli bir iş, iyi bir eğitim ve sarı lacivert tutkusu. Deplasmandan Saracoğlu’na, oradan Burhan Felek ve oradan Arena’ya, koştu hep. Hayattan çaldığı tüm anlarda. Annesi Ayla teyze hep kıskandı aslında oğlunun bu renk tutkusunu. Oğlunu az görüyordu. Hep sitem de etti Ayla teyze. Kolay olmamıştı tek başına Burçin’i hayata hazırlamak. Büyütmek, yetiştirmek. Şimdi de semeresini yaşamak istiyordu oğluyla. Oysa Burçin’in gönlü sarı laciverde kayıyordu her an. Burçin daha da sarı lacivert olmuştu, 3 Temmuz, meşum günden beri. Hepimiz gibi. Sevdiğine sahip çıkıyordu. Insan sevdiğine sahip çıkar, dokundurtmaz, günler kahpeydi, şartlar çetin.
Burçin kaldırımda yürüyordu, aklında sarı lacivert düşlerle. Geldi kazan/kazan dünyasının yetiştirdiği bir lümpen sarı lacivert düşlerinin ortasına. Savruldu, düştü. Karardı bütün düşler. Ayla teyzeye tez ulaştı kara haber. Koştu hastaneye, Burçin’ine. Tutunacak el aradı uzandı o eller. Baktı hepsi sarı lacivert. “Bırakmayacağız müdürümüzü” diyordu hepsi aynı anda. “Yürüyerek çıkacağız buradan” diyorlardı, yürüyerek. Her gelene soruyor Ayla teyze. “İş arkadaşı mısın, okul mu?” Yanıt ağırlıkla “Tribün” oluyordu. Daha önce hiç görmediği kızlar, erkekler elini tutuyor. “Yürüyerek Ayla teyze” diyorlardı, yürüyerek.
Ayla teyze 25 gündür hastanede, oğlunun yanından bir an olsun bile ayrılmıyor. Müdür bekliyor, gözlerini açmak için. Ayla teyze bekliyor. Hepimiz bekliyoruz. Yürüyerek çıkacağız o hastaneden. Ayla teyze diyor ki, “Yürüyerek çıkalım. Gidelim maça hep beraber bağıralım, sarı – lacivert – şampiyon – Fenerbahçe…” 75 yaşında Ayla teyze ilk kez maça gelecek, yürüyerek…
Aykut Kocaman ve Meireles.
Kocaman yürekli bir adam. Futbolculuğu efsanedir, sahada ve saha dışında. Romanlar filmler çıkacak kadar. Aşırttığı her top vicdani gol olurdu. Vicdani golü özledik. Çünkü şimdiki goller çalınmış goller.
Vicdani gollerin adamı bir onur, haysiyet kavgası veriyor bu topraklarda son yıllarda görülmediği kadar. Zalimliğe göğüs geriyor aylardır. Içeriden, dışarıdan darbelere rağmen. Emek diyor, hak diyor, adalet diyor. Ve “Artık yeter” dedi. Biz de buradayız, diyoruz. “Bırakmayız” diyoruz, vicdani gollerin adamına. 3 Temmuz’dan bugüne yaşadıkları, futbolculuğundan ayrı, bir roman, film olur. Bir yılda ağaran saçının her telinde emek var, onur var, direnç var. O varsa dayanışma var, dostluk var, arkadaşlık var. Sarı lacivert daha sarı daha lacivert, bütün renklere inat. “Yeter be” dedi, çalınmış gollere sevinenlere inat vicdani golleri özleyenler/isteyenler sarıldı. “Dayan be” diyenlerden biri de Dünya yıldızı Meireles. Durdu önünde “Sen gidersen ben de giderim” dedi. Hiç olmadı böylesi. Hiç de görülmeyecek. Yaşamayacaklar böyle bir anı, ne dayatılmış modern hayatın imparatorları, ne kibirle sarmalanmış tahakkümleri, ne de gölge arkasından uzanan fetih imamları.
Bu aslında Meral’den oğlu Mert’e, Müdür Burçin’den Ayla teyzeye, Aykut Kocaman’dan Meireles’e akıp giden arkabahçe sevdası. Hâlâ mı öfkebahçe, hâlâ mı skor, hâlâ mı kupa? Haydi. Var mısın? Meral’le, Mert’le, Aykut Kocaman’la, Müdür Burçin’le, Ayla teyzeyle… Yürüyerek...