1 Aralık 2010 Çarşamba

Aşk olsun Haydarpaşa!

Sarıldı sevgilisine Funda.  Başını göğsüne yasladı. Kenan saçını okşadı Funda’nın. İkisi de susuyordu. Martılar konuşuyordu sadece. Kadıköy iskelesinden ayrılan vapur onları Haydarpaşa Garı’na götürüyordu.  Orada tanışmışlardı. Haydarpaşa Gar’ı sevdalarının ilk durağıydı. O durakta bulmuşlardı birbirlerini. Tanıştıkları o gün için aşklarının mabedi yapmışlardı Haydarpaşa Garı’nı.  3 yıldır her kiraz ayının 7 sinde Haydarpaşa Garı’na gittiler. Önce restoranda  birer duble rakı içip ardından Marmara’ya kucak açan merdivenlerinde otururlardı. Martıları ortak ederlerdi simitlerine. Oturdukları banka “ Aşk olsun Haydarpaşa” yazmıştı Kenan. Şimdi yine gidiyorlardı Haydarpaşa Gar’ına ama bu kez Kenan, Fundayı uğurlayacaktı. Az kalmıştı. Funda’nın okulu bitecekti. Okul biter bitmez Haydarpaşa uğurlama yeri değil aşklarının mabedi olarak ziyaret edilecekti sadece. Funda daha bir sarıldı sevgilisine. Neden böyle huzursuzdu ikisi de. Haydarpaşa’da indiler. Funda gözyaşlarını tutamıyordu. Kenan teselli etmeye çalışıyordu. “ Hayatım yapma. Az kaldı.  İstersen ben de geleyim. Geleyim be . sarılır birbirimize varırız Bozkır’a. Hem hızlı tren dediler. Hızla aşarız rayları. ” . Gülümsedi Funda. “ gelsen uzayıp giden o tren yolları türkü olur bana. Bakma sen bana. Evet az kaldı. Bundan sonra burada uğurlanmak değil. Kavuşmak istiyorum sana. Hızlı tren senden beni uzaklaştırmasın , kavuştursun. ” İlk anons gelince kalktılar merdivenlerden. Trene kadar yürüdüler. Sanki   iki beden yürümüyor tek beden yürüyordu. Trene bindi Funda. Tren yavaş yavaş hareket etti. Camı araladı Funda. “ seni seviyorum” Kenan yavaşça ilerleyen trenin peşinden  önce yavaş adımlarla sonra da hızlıca koştu. Tren sesi sesine karıştı. “ seni seviyorum” . Yeniden bindi vapura . Huzursuzdu. Funda’nın gidişine yordu. Vapur Karaköy’e yaklaştı. İndi vapurdan. Heyecanlı konuşmalara kulak misafiri oldu. “Tren devrilmiş” duyduğu anda gözleri karardı. Önüne gelenin yakasına yapışıyor “ hangi tren. Ne zaman. Ölü var mı “ Koştu bir oraya bir buraya Kenan. Ne yapacağını bilmiyordu. Nihayet telefon geldi aklına. Aradı Funda’yı. Çaldı, çaldı, çaldı. Ses yok. Kendini ilk kahveye attı. Haber kanalında “Pamukova’da hızlı tren kazası “ diye anlatıyordu. Onlarca ölü var yazısını gördüğü anda artık dayanacak gücü kalmadı.  Gözünü açtığında hastanedeydi. Hemen kalkmak istedi. Hemşire durdurmaya çalıştı. Doktora durumu anlattı. Ne kadar buradaydı. Kolundaki serumu çıkarmasını istedi. Yalvardı. Doktor tamam dedi. Alelacele çıktı. Bindi taksiye gidiyordu. Funda’sını alıp dönecekti.  Funda’nın ailesini aradı. Takside sadece bir haykırış duyuldu. “ haayıırrrr”. Temmuz niye bu kadar zalimdi. Şimdi nasıl yaşayacaktı. Yaşıyor muydu. Sadece aşklarını yaşatmak için nefes alıp veriyordu o kadar. Aradan geçen 6 yıl her gün gitti Haydarpaşa’ya. Yaz kış demeden gitti. Her gittiğinde merdivene bir kırmızı gül bıraktı.. Alsın biri sevdiğine versin diye. Hayata tutunduğu tek şey artık Haydarpaşa Gar’ıydı . ‘Yıkılacak’ ‘otel olacak’ denildiğinde hep canı acıdı. Orası aşkların mabediydi. Yapamazlardı. Onlar için sadece bir binaydı. Onun için mabeddi Haydarpaşa.  Yine bindi Karaköy’den vapura. Yanlarında oturan iki sevgiliyi gördü. Gözünden aktı yaşlar. Sonra kapadı gözlerini. Daldı gitti. “ Haydarpaşa yanıyor” sesiyle kendine geldi.Olamazdı.  Nerdeyse denize düşecekti. Zorla tuttular kolundan. İsyan ediyordu Kenan. Bitmek bilmedi, dakikalar.  Yanıyordu Haydarpaşa, Kenan eriyordu. Gözyaşlarıyla seyretti , Haydarpaşa’nın yanışını. Vapur Haydarpaşa’ya uğramadı. Direkt Kadıköy’e geçti.  Koştu Haydarpaşa’ya. Herkes seyrediyordu. Devlet seyrediyordu. Belediye seyrediyordu. Bir Kenan bir de martılar çığlık çığlığaydı….

intihal notu: Fotoğraf www.istanbul.com sitesinden alınmıştır.