17 Mart 2010 Çarşamba

Adalet kanar mı (!)


Fena halde kanar ‘bu ülke’ de. Öyle de kanar. Böyle de kanar. Nasıl kandığını ve kanadığını bizzat yaşadım. İlk gün gibi hatırlıyorum. Bozulan arabasının başında emniyet şeridinde bekleyen Sinem Yalçın’ın öldürülüşünü. Kalkavan ailesinin veliahtlarından Faruk Kalkavan lüks jipiyle bir Azrail gibi emniyet şeridine girince Sinem Yalçın’ın gencecik hayatı orada son buldu. Ondan sonrası film senaryolarına, romanlara taş çıkartır şekilde gelişti. Faruk Kalkavan önce suçu şoförünün üzerine yıkmak istedi. Bir gün sonra şoför arabayı Faruk Kalkavan’ın kullandığını itiraf etti. Faruk Kalkavan gözaltına alındı ama alkol muayenesinden yırttı. İki ay içeride kalıp dışarı çıktı. Öğretim üyesi baba ve modacı anne adalet için çırpınmaya başladı. 18 ocak 2008’den beri çalmadık kapı bırakmadılar. Anne Nazmiye Yalçın, zamanın Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin ile görüşmeye gittiğinde o zaman müsteşar yardımcısı olan şimdi ise müsteşarlık yapan Ahmet Kahraman’ın emriyle saçlarından sürüklenerek bakanlık dışına atıldı. Kaza olduğu günden beri nerede çalışıyorsam bu acılı ailenin adalet peşindeki çırpınışlarını takip ettirdim. Tehditlere, uyarılara da kulaklarımı tıkadım. Umurumda da olmadı. Ama en son adaletin en tepesindeki bir isim durumdan vazife çıkarıp tazminat davası açtı. Bugün bu yüzden mahkemedeydim. Anne Nazmiye Yalçın’ın canlı yayında” Adalet bakanlığında müsteşarlık Kalkavan ailesinden gelen para dolu çantayı ne yaptı” diye bir söz söylemesi yüzünden. Şimdi bu söz bir itham. Canlı yayında engelleme şansım da yoktu. İşin mesleki kritiği bir yana bir isim de belirtmedi Nazmiye Yalçın. Müsteşarlık gibi bişi söyledi. Zaten Ahmet Kahraman o zaman müsteşar değil müsteşar yardımcısı. İsim yok, unvan uymuyor ama üstüne alınıyor. O görüşmede Kalkavan ailesinden biri var mıydı? Ahmet Kahraman 50’şer milyar istiyor, hem benden hem de evlatlarını yitirmiş aileden. Adalet ararken sanık yapılan bu anne baba mahkeme çıkışında “üzülme sen işini yaptın. Bizim canımız gitti. Bırakmayın bu işin peşini ne olur “ diyerek sarılıp gözyaşı döktüler. 2008’den beri ağlıyor bu aile. Darmadağın oldular. Baba hastalandı. Annenin işi bozuldu. Küçük kardeşi ise psikiyatrist desteği ile hayata tutunmaya çalışıyor.


Şimdi benim bu haberi takip etme şansım yok. Malum abuk bir durum ve dönem nedeniyle mecburi nekahet dönemindeyim. Ama bu işi yapan herkesten rica ediyorum. Lütfen gidin bu davanın üstüne. Malzeme de çok. Nüfuzlu bir aile. Gencecik yaşta ölen bir kız. Yalan. Dolan. Durumdan vazife çıkaran etkili ve yetkili kişiler. Yani haber adına ne varsa hepsi 32 kısım tekmili birden var.

Faruk Kalkavan’ın dosyası 9 aydır Yargıtay’da bekliyor. Neden, niye sorularını sormanın tam da şimdi sırası. Lütfen, Yalçın ailesini adalet arayışında yalnız bırakmayın. Lütfen.

8 Mart 2010 Pazartesi

Ben Ne Yaptım!!!

Reddetme hakkımı kullandım. İstifa ettim. Daha önce de çok yaptım. Öyle abartılacak bir durum değil. Ama öyle bir hale geldik ki sıradan, olması gereken bile olağanüstü hale geldi. Gazetecilik hak ve sorumluluk bildirgelerinin en önemli maddelerinden biridir reddetme hakkı. Ve aynen şöyledir. “Gazeteci, çalıştığı basın ve yayın organının kendisiyle yaptığı sözleşmede de kaydedilmiş olması gereken temel çizgisini dikkate alır. O temel çizgi dışındaki ve onunla çelişen veya orada açıkça belirtilmemiş olan tüm telkin, öneri, istek ve talimatları reddetme hakkına sahiptir. Hatta aradan geçen yıllar içinde sürekli budansa da 212 sayılı yasanın da önemli haklarından biridir. Bu kadar basit. Her şey bu kadar net ve ortadayken nasıl oluyor da, “kapı önüne konulan”, “ kovulan”, “ kellesi alınan”,ifadeleri yazılıyor. İşte bu da interneti, pandoranın kutusu haline getirmeye çalışan eblehler yüzünden oluyor. Her şeyi yapmalarına rağmen bir türlü medya içerisinde kalamayan eblehler kinle nefretle yazıyor, aklı evvel birileri de bunu kopyalayarak çoğalmasını sağlıyor. Modern çağın efendisi google’a adını yazıyorsun bu eblehlerin hezeyanları çıkıyor. Öfkeleniyorum bu doğru ama çok da ciddiye almamak lazım. Ebleh işte deyip geçiyorum şimdi. Önemli olan medyanın reddetme hakkını hatırlamasıdır. Tam da bu tedhiş dönemlerinde lazım reddetme hakkı. Bir yanda Ergenekon diğer yanda cemaat maskeli uluslararası organizasyon.