4 Kasım 2009 Çarşamba

Hişşt. Sen hangi ekolsün.

Şu ekol meselesi hep vardı aslında. Şelhülmuharrir zamanlarından Babıali günlerine kadar.. Şeyhülmuharrir de ne afili bişi yahu. Sen kimsin “Şeyhülmuharrir” Heyyyt. Akan sular durur. “kimsin sen mustafa hoş “ şeyhülmuharrir:) Neyse Ben babıali yıllarını bilirim. Şeyhülmuharrir dönemine yetişemedim. Benim dönemim Cumhuriyet, Tercüman ekolleri dönemine denk geldi. Bu iki taraf ekol değil daha çok iki fikrin cephesi olmuştu. Aslında kardeştiler düşman da görünseler. Biri diğerini besliyordu. İşin doğrusu buydu. Düşman görünen iki kardeş. İki taraftan olmak ta kötüydü aslında yahu. İdeologlar kebap yaparken çalışanlar, işin mesleki nosyon ve formasyonu yerine cephelerde savaşan kurşun askerlere dönüşmüştü. Bu ekolün temsilcilerinin daha sonra merkez medyada yedikleri haltlar da az değildi ya bu da ayrı. Şimdi Zaman ekolü moda. Devir de konjonktür de onlardan yana. Ekollü müsün vay vay kaymaklı mısın vay vay . Tercüman ve Cumhuriyet o kudretli günlerini kaybetti ya yerlerine gelenlere bi bakalım. Cumhuriyet yerine Taraf, Tercüman yerine Zaman. Le havle cektirecek kadar enteresan. Tabi bu göreceli bir tesbit. “Ne alakası var” diyen ibrikler de olacaktır, onlara yanıtım “ben böyle buyurdum. Şeyhülmuharririm ben uleeeen” dır. O kadar . Neyse konuyu yine mundar ettim. Demem o ki Zaman ve Taraf ensest ilişkinin çocuklarıdır bana göre. Tercüman ve Cumhuriyet ensest ilişkisinin çocukları. Ben mi hangi ekolüm. Hiç böyle cephelerle işi olmayan. Kurşun askerlik yapmayan. Sadece işi haber olan. Günaydın ekolü.

1 yorum:

  1. sevgili, zugasiberebe
    bir süredir yazılarını okuyorum. bazı yazıların kısa olmakla birlikte, bir hikayeci vardı bir zamanlar onu hatırlatıyor. bilhassa "poliplerim nerede..." adlı kısa yazın. sen severmisin bilmem ;uğur özakıncının hikayeleri, okurken keyif aldığım; şaşırtıcı hayalgücüyle zekice yazılmış ironisi bol hikayeler. hani biraz ötesi -naçizane fikrim elbette- nazlı erayın gerçeküstücü hikayelerdendi.tarifini yapmak istemem kendisi yani nazlı şöyle anlatmıştı: "...benim roman anlayışım, yani modern roman, büyülü gerçekçilik benim yazdığım tür. Olmadık, dümdüz bir çöldesin, hayat platformunda yürüyorsun. Orada birden bire veya yavaş yavaş bir dünya kurgulamak, bu kurgunun içine yavaş yavaş kişilerin girmesi, kapılardan, yollardan, koridorlardan. Bu kurgunun içinde rüyaların ve yoğun gerçeklerin olması…. Ama şu anda, şu saatte, dünyanın şu tarihinde ki olaylar olamayabilir. Başka bir dünya yaratıp onun kurallarını kendim koyup, ama bunu çok inandırıcı kılıp, sizleri bir kapıdan içeri alıp okurlarımı, bütün bu olaylarla da etkileyip, her şeyi inandırıcı kılıp, yaşatıp sonra artık bir başka kapıdan da dışarıya bırakmaktı..."

    yazdıkların da işte o türden hikayeleri hatırlarttı nedense
    paylaşayım istedim,bol yazılı günler dilerim...

    YanıtlaSil