12 Eylül 2010 Pazar

REÇELLİ EKMEK

Bugün 12 eylül. Akgün henüz 14 yaşındaydı gözaltına alındığında. gözlerini bağladılar. Hücreye attılar. Kulakları sağır eden bağırışları duydu. Sonra sıra ona geldi. Elektrik verdiler, kaskatı kasıldı. Filistin askısına alındı, hayalleri yere düştü. Henüz çocuktu ama işkencecileri taze eti daha çok morartmak ve çürütmekle uğraşıyordu. Acıyordu. Kanıyordu. Konuşacaktı fırsat vermiyorlardı. “Bana bunu niye yapıyorsunuz” demek istedi. Tekmeden, yumruktan fırsat bulamadı. İşkenceci bağırdı. “voltajı yükseltsene lan orospu çocuğu”. “orospu çocuğu” voltajı yükseltti. Akgün dayanamadı. Karardı. Karanlıktı. Soğuktu üşüyordu. Her üşüdüğünde yaptığı gibi yaptı. Sarıldı annesine. Neden sıcak değildi annesi.


“Alın lan şunu üzerimden. Yapıştı kaldı. Alsanıza lan şunu üstümden”

Günlerce sürdü. Neden sonra sordular. “ konuş ulan”. Ne diyecekti. "reçelli ekmek" demek istedi sadece ağzından kırık dökük "ekmek” sözleri hırıltı gibi çıktı. İşkenceci ekmeğe saldırdı. Vurdu, vurdu. “ bak hala ek mek diyor. Kodumun komonisti. Al sana ekmek. Al sana özgürlük” .Oysa açtı. Reçelli ekmekti özgürlük. “bak oğlum. Bunlar adamın anasını siker beni bile siker. Gel etme ne biliyorsan. Söyle. Gencecik uşaksın. Konuş git ananın evine” diyordu biri. O da polisti, o da askerdi ama saçını okşuyordu. O elin sıcaklığı kalbine doğru indi. Ne biliyorsa söyledi. Zaten bir çocuk ne bilebilirdi ki? Herkesin bildiğini söyledi. “ ötmüşsün şerefsiz” dediler. Ne demişti ki.hiç İşkenceden yırtmak için inancını yiyenler bile onun üstünden kendini akladı. Sessizdi. Yine sustu. “ öttü bu” dediler. Oysa “ötmeyen” çok azdı. Tecrit ettiler. Yattı, kalktı. Bir tek tel örgülerin arasından annesine aktı kalbi o kadar. Dışarı çıktı. Anası kapıda bekliyordu. Elinde, reçelli ekmek.

İçeride gardiyan gibi olanlar dışarıda solcu abiydi yine. Gardiyanlıklarını unutturmak için Akgün’ü yem ettiler. Hep sustu. Hep ağladı gizlice fındık bahçelerinde. Hep içten içe kanadı Akgün. Akranları sahilde koşup eğlenirken o, lağım çukuruna sokuluyordu. Akranları elektrik kesildiğinde kaça kadar sayınca gelecek oyunu oynuyordu. O vücuduna verilen elektriğin ne zaman kesileceğini sayıyordu. ciktiktan sonra bir kez olsun ufuk gazozu icmemisti.oysa eskiden en sevdigi seydi leblebi tozu ve ufuk gazozu.biz gazoz icerken akgun kaniyordu,Akranları mışıl mışıl uyurken, o hep kabuslarla uyanıyordu.

O daha çocuktu. Onu büyüttüler. Akgün acılarıyla büyüdü. Okudu. Bir anasına sığındı bir alkole. En neşeli anlarda bile hüzün yüzünde yapışıp kaldı hep.anaciginin kalbi dayanamadi daha fazla findik bahcesine yigildi kaldi. Sonra içkiye sarıldı.icti.ictikce alkolu yarasina merhem yapmayi denedi olmadi,icti hayati son kez ,mutfaga gitti Reçelli ekmeği eline aldı. Ve kendini boşluğa bıraktı.

Akgün arkadaşımdı. Şimdi yok. 12 Eylül 30 yıl sonra onu öldürdü. Tıpkı 30 yıl önce öldürdükleri gibi. Evet ya da Hayır’ınız Akgün’ü geri getirebilir mi? 14 yaşındaki acılarına son verebilir mi?. Siz ahkam keserken Akgün ölüyordu. Alayınıza İsyan . Alayınıza BoYkOt..

1 yorum:

  1. Güney mahallenin en güzel güneşi bile ısıtamadı onu...Uzundüze gömüldüğünde sanki boyu dahada bir uzamıştı.Bulamadığı özgürlüğü, içine girdiği kendi zındanında buldu.

    YanıtlaSil