8 Nisan 2009 Çarşamba

Öylesine bir mesel

‘Adam cezaevindedir. Yalnızdır. Duvarla konuşur olmaz. Yastığıyla sohbet eder olmaz ve bir hamamböceği görür. Konuşur onunla. Önce uzaktan sürer bu konuşma. Sonra hamam böceği yavaşça yanaşır mahkuma. Mahkum anlatır o dinler. Yıllar geçer. Mahkum hamamböceği ile dost olur. Bıkmadan usanmadan anlatır, hamamböceği dinler. Hayal kurarlar birlikte. Ortak hayalleri cezaevinden çıkar çıkmaz bir lokantaya gidip yemek yemektir. Beraber düşlere dalıp uyurlar. Gün gelir mahkumun cezası biter. Unutmaz dostunu orada, alır kibrit kutusunun içine koyar birlikte çıkarlar dört duvar arasından. Tıpkı hayallerinde olduğu gibi lokantaya giderler. Adam tam da hayallerindeki gibi yemeklerin siparişini verir, garson getirir. Yemek sırasında kibrit kutusundan dostunu yani hamam böceğini çıkarır. Yemeğe dalmışken garson çıkagelir ve her şey bir anda olur. Garson elindeki sinekliği hamamböceğine şiddetle indirir. Adam hiç tereddüt etmez masadaki bıçağı alır ve garsona saplar...’ Aslında hayatımız da meseldeki gibidir. Mahkumun hamamböceğine bakışı ile garsonunki farklıdır. Biri onunla hayat bulur diğeri onu yok ederek işini ve hayatını sağlama aldığını sanır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder