8 Nisan 2009 Çarşamba

Transamerica’dan Ensest Türkiye dersleri

Acayip bir filmdir Transamerica. Felicity Huffman’ın yıllar sonra baba olduğunu öğrenen transseksüel canlandırdığı filmde bile en güçlü tema aile vurgusudur. Hangi filmi izlesem Amerika menşeili, hep aile vurgusu var. Bu bir tesadüf olamaz. Bir politikanın ince ince işlenmesinden başka bir şey değil. Amerika yitirilen aile olgusuna vurgu yapıyor. Aile vurgusunu damardan enjekte edeceği en etkin yol sinemayı kullanıyor. Biliyor ki aile duygusu ne kadar yok olursa bu aslında ülkenin sonunun geleceği anlamına geliyor. Eloğlu kaybettiği değere yeniden her türlü yolla sahip çıkmaya çalışırken biz de var olanı yok etmek için her şeyi yapıyoruz. Aile kurumunu aşındıra aşındıra ne hale geldik? Şu Mersin’de olanlar toplumsal erozyonun son kertesi, değildir de nedir? 19 yaşındaki kız ağabeyinin tecavüzünden sonra bir bebek dünyaya getirdiğini daha sonra öz babasının da tecavüzüne uğradıktan sonra evden kaçtığını evlendiği adamın da kendisini sattığını söyleyerek polise sığınıyor. Ağabey ve baba gözaltında. Belki doğru değildir. Kız intikam için böyle diyordur. Ben orasında değilim. Bu kız doğru olmasa bile böyle bir yalanı söyleyebiliyorsa da vahimdir. Ya gerçekse. İşte o zaman geldiğimiz nokta çok can yakıcı artık. Bebeğe bile tecavüz edilmedi mi? Annesinin boğazını kesen kızları görmedik mi? Derdim haberleri alt alta sıralayıp buradan toplumsal tahliller yapmak değil. Toplumsal bir erozyonun aile kavramının aşınmasından doğduğunu anlatmak istiyorum. Dibine kadar neoliberal sistemi savunanlar bunu da görsün derdim. Hepsi bu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder